Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
Bir Eğitim Hikayesi: Kırıkhan 5 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

Bir Eğitim Hikayesi: Kırıkhan

Kişi a: çekirdek çıtlayanları gördün mü Hocam?

Kişi b: yok Hocam kaçırdım, neredeydi?

Kişi a: Hocam kaçırmadın hala yanımızda.

Kişi b: nasıl yani (bu arada konuşma arabada ve yaklaşık 40km/s hızla giderken oluyor.)

Kişi a: Yanımızdaki motosiklettekiler çekirdek çitliyorlar.

Kişi b: Hımm, o mu?

Kişi a: Doğru ya, sen buralısın.

Bir Eğitim Hikâyesi: Kırıkhan

Bu konuşmanın gerçek olabileceği bir yerdeyim anlayacağınız gibi. Bu konuşma özetlemiyor bu küçük yeri. Daha çok, insanlar ve yaşadığım olaylar biraz farklı geliyor hala, o kadar farklı yer gördükten sonra bile. Hikâyenin başından paylaşırsam sanırım daha güzel olacak.

“Sabah saat 5’e kurduğum telefon çalmaya başladığında gözlerimi yarım yamalak açtım” demiyorum çünkü bu sefer çok daha rahat bir saatte yolculuğa çıktım. 15:40’taki Hatay uçağına binmek için 12:30’da yoldaydım. Atatürk Havaalanı’ndan uçağa binecektim ve “İstanbul’un trafiğine güven olmaz” dedim. Tabii o saatte fazla yolculuk etmediğim için 13:30‘da Havaalanı’nda olunca biraz şaşırdım. Üstelik uçak ta 1 saat rötarlı olunca iyice güzel oldu. ”Tamam, bu sefer de Diyarbakır-Kulp gibi olacak” dedim kendi kendime (eğer ilgili günceyi okumadıysanız yaklaşık 12 saatte gitmiştim İstanbul’dan Diyarbakır’a). Neyse bu sefer şansım yaver gitti, sadece 6 saatte ulaşmış oldum J. Hatay’ın Kırıkhan ilçesindeki öğretmenlerle arka arkaya iki çalışma yapacağız.

Kırıkhan, Amik Ovası’nın büyük bir kısmını da içinde bulunduran bir ilçemiz. Bu ova aslında (50 yıl öncesine kadar) bir gölmüş. Ağabeylerimiz arazinin çok verimli olacağını düşünerek gölü kurutmuşlar ve araziyi halka dağıtmışlar. Şimdi olsa acaba çevreciler bu olaya ne derlerdi? HES’lere karşı çıkanlar acaba burada da aynı performansı gösterirler miydi?

Kırıkhan’da Öğretmenevi’ne geldiğimizde biraz şaşırdım. Pazartesi günü düğün vardı. İşin güzeli, Öğretmenevi’nin karşısı düğün salonuydu. Neyse, arka odalardan bir yer isterim diye düşünürken Öğretmenevi’nin altının da düğün salonu olduğunu görünce (ki burada da düğün vardı) düşünmeyi bıraktım. Anladığım kadarıyla düğün mevsimine denk gelmişiz.

 

Sokaktaki suyolları

Odaya yerleştik ve orta halli bir yemekten sonra ilçeyi gezelim dedik. Ana caddede yürürken sokağın kenarlarındaki suyollarından su aktığını fark ettim. Ya biri musluğu açık unutmuş ya da yağmur yağmış. Bana yağmur yağması ihtimal dahilinde görünse de buraya yazın yağmur yağmazmış. Su da boşa akmasın, biri kapasın diye düşünürken nedenini öğrendim. Burada eskiden bahçeli evler varmış. Akşamları buradan akan suyla bahçeler sulanırmış. Bugün hiç bahçe kalmamasına rağmen su hala bu kanallardan verilmeye devam ediyor. Keşke biri musluğu açık unutmuş olsaydı (en azından biri kapatmayı akıl ederdi).

Sıcaklık kısmında sanırım fazla bir tarife gerek yok, çünkü sıcak kavramı burada farklı tanımlanıyor. Çalıştığımız sınıfta klimalar vardı ve biz yeterli olmadığını düşünüyorduk ki kapıdan çıktığımda yüzüme vuran sıcak hava, bana klimanın çalıştığını hatırlattı.

Çalıştığımız okul ilçenin merkezinin ucunda bir yerdeydi. Ara verdiğimizde su almak için bir bakkala gitmek istedim, çünkü kenar bölgelerde hiç beklemediğiniz, belki de bir daha hiç göremeyeceğiniz ve sizi kendinize getiren görüntülerle karşılaşabiliyorsunuz. Bakkala gitmek için okulun etrafından dolaşmak gerekti.

 

Okulun yanındaki evimsi

Okulun kapısından çıkıp sola döndüğümde bir küçük çocuğun dört tane keçiyi, küçük bir eve sokmaya çalıştığını gördüm. Sanırım küçük evimsiyi, bu bölgeye işçi olarak gelip buraya yerleşenler yapmış. “Evimsi” diyorum çünkü içinde küçük bir bahçesi varmış gibi görünüyor, içine keçiler giriyor. Garip bir terası var ve çatısının üstünü tutmak için araba lastikleri yığmışlar.

 

Okulun arkasındaki arsa

 Bu tip gecekonduları İstanbul’da da görmüştüm ama bu küçük olup da bu kadar işlevsel olanını hiç görmemiştim. Bölgedeki nispeten daha dar gelirli işçi aileler buralarda kalıyorlarmış. İşçi dediğime bakmayın sigortlalı bir fabrikada çalışanlardan çok tarlalarda ırgatlık yapanlardan bahsediyorum.

 Köşeyi döndükten sonra daha kötüsünü göreceğimi bilemezdim tabii (“normal” insanların yaşadığı standartlara göre). Gecekondu yapabilecek lükse sahip olamayanlar ise çadırlarda kalıyorlar. Çadırda kalmak bu hava şartlarında zor olmayabilir ama hijyen ve benzeri konularda gerçekten zorlayıcı oluyordur diye düşünmeden edemedim.

 

Okulun yakınındaki bakkal

Bu manzaradan sonra bakkalda su olup olmadığını düşünmeye başladım ve gözüm etrafta bakkal aramaya başladı. Uzakta etrafında suntalar ve bir hızar görünen bir yer vardı ki tarife göre orası bakkal olmalıydı. Yaklaştıkça daha fazla karşımda marangoz gibi görünen bir yer vardı. Meğer marangoz ek iş olarak bakkal işletiyormuş (ya da tam tersi). Bakkalın buzdolabı, evlerde kullandıklarımızdan, Yani yirmi yıl önce kullandıklarımızdan. Küçük bir işletme için gayet mantıklı geldi. Az ürün satılan bir yer için çok fazla yatırım yapmaya da gerek yok. Ne de olsa bakkalımız verimliliği esas alan birisi (boş zamanlarında marangozluk yapacak kadar). Gerçi dolabı açtığında ilginç bir manzara oluşuyor ama olsun, hizmet hizmettir.

Su almaya gittiğimde fotoğraf makinesini yanıma almadığım için bir sonraki arada makinemle birlikte aynı yolu tekrar yürüdüm. Elimdeki makineyi gören çocuklar sürekli “fotoğrafımı çeksene” diye ısrar ediyorlardı. Bunun nedenini Erzurum’da fark ettim. Çocuklar beni gazeteci sandıkları için fotoğraflarını çekmemi istiyorlar. Normalde gazeteci olmadığımı söylüyorum, onlar da fotoğraflarını çekmemi istemeyi bırakıyorlar. Bu sefer de çocuklara gazeteci olmadığımı söyledim ve bir de hatıra fotoğrafı çektim. 

 

Okulun yakınında yaşayan çocuklar. En soldakinin ayakkabısı olmadığına dikkatinizi çekerim.

Öğlen yemek yemeye tavsiye üzerine bir kebapçıya gittik, zaten sulu yemek yapan yer bulamadık (Aramadığımız için de bulamamış olabiliriz J). Yolculuklar sırasındaki deneyimlerden şunu öğrendim: eğer gittiğiniz yer kalabalıksa bu iyiye işaret. Eğer yörenin yerlisi de oraya geliyorsa, orasının ucuz bir yer olduğuna işaret. Eğer memur ve/veya öğretmenler geliyorsa lezzet/fiyat oranının yüksek olduğuna işaret. Bütün bu işaretleri bu dükkânda görünce de sevindim doğrusu.

 

Takvimler

Mekânın ilginç bir dekorasyonu vardı. Duvarda 12 tane takvim (11’i maarif olmak üzere) asılıydı. Hepsinde de günün tarihi işaretliydi. Post modern bir sanat diye düşündüm J. Mekânın sahibine sorduğumda bunları müşterilerin bıraktığını söyledi. Karşılıklı bir kazan kazan durumu varmış, müşteriler kendi dükkanların reklamlarını burada ücretsiz yapıyorlarmış J. Aslında daha da fazlaymış da, sık gelmeyenlerinkini kaldırmışlar.

Kırıkhan’da masaya açık suyu ücretsiz getiriyorlar. Şişe su almak isterseniz ayrıca belirtmeniz gerekli. İstediğiniz ürün onlarda yoksa olan bir yerden temin ediyorlar.

 

Güzel mezeler.

Kişi c: kapalı suyunuz var mı?

Dükkân sahibi (DS): bizde yok, isterseniz dışarıdan alabiliriz.

Kişi c: 3 tane lütfen

Dışarıdan su getiren (DSG): sular sizin miydi?

Kişi a: evet,

DSG: Başka bir isteğiniz var mıdır?

Kişi a: Ben Coca-Cola alayım

DSG: bizde kola var

Kişi a: tamam ben Coca-Cola istiyorum

DSG: bizde sadece kola var, Pepsi

Kişi a: O zaman ben gazoz alayım

DSG: bizde sadece kola var,

Kişi a: ?

DSG: bizde sadece kola var, gazoz yok

Kişi a (içses): acaba bir tane de Fanta isteyip adamı denesem mi? J

 

Öğretmen evindeki oda.

Kırıkhan’da (tüm doğuda olduğu gibi) başlangıç olarak mezeleri getiriyorlar. Bu bölgede biber ve nar ekşisi revaçta olduğu için bunların başrolde oynadığı başlangıçlar sunuluyor. Tek sorun buranın biberinin biraz acı olması. Çok fazla denk gelmediğim közlenmiş papya biberinin nar ekşisi ve maydanozla olan birlikteliğinden oluşan mezenin tadı gerçekten hoştu, bir de acısından dolayı 10 dakika hıçkırmak zorunda kalmasam :).   

Kaldığımız öğretmen evi buranın standartlarında gayet nezih bir yer (kâğıttan kapı ve duvarları saymazsak). Odaya girince bir gariplik hissettim. Fotoğrafı biraz inceleyip garipliğini bulmaya çalışın isterseniz. Normal bir oda gibi duruyor değil mi? Biraz daha ayrıntılı baktığınızda pullarla kaplanmış perdeyi görüyorsunuz sanırım. Aslında bu da garip gelmiyor artık. Bana garip gelen kalorifer petekleri. Küçücük odaya yirmi beş adet kalorifer peteği biraz çok geldi doğrusu. Sıcaklık ortalamaları herhalde -5 Co,-10 Co civarı olmalı diyerek internetten araştırdım 7 Co çıktı (İstanbul’un 5 Co imiş). Hemen aklıma bunun yapım ihalesi ile ilgili olasılıklar aklıma geldi :)

Karakaşlı karagözlü bir yapıya sahip olduğum için doğudaki çalışmalarda öğretmenler beni o bölgeden sanıyorlar, ya aralardaki konuşmalarda ya da oraya sıradan gelen bir olaya tepkimden bölgenin yabancısı olduğumu anlıyorlar. Çalışmada öğretmenlerden biri siz büyük bir ilden mi geliyorsunuz dedi, bende evet cevabını verdikten sonra neden böyle düşündüğünü sordum. “Çalışma sırasındaki bir paylaşımda, öğretmeni çok şikâyet ettiği için karısını döven adama ilgili bir örnek paylaşıldığında çok şaşırdınız ondan çıkarttım” cevabını alınca benzer bir tepki daha verdim.

 

Kebap ustası.

Kırıkhan’daki en güzel yemek deneyimimi yaşadığım yer, tabi ki yine bir kebapçı oldu :) Tavsiye üzerine gittiğimiz kebapçıdaki etin yumuşak dokusu gerçekten uzun bir terbiyede bekletilmiş bir etten beklenebilecek bir tat içeriyordu. İşin sırrını kaparım diye ustanın yanına doğru yöneldiğimde hemen tezgâhın önünde asılı olan eti gördüm. Fotoğrafa bakarsanız et demekle neyi kastettiğimi anlayabilirsiniz. İstenilen miktardaki şişi (doğuda şiş kebaba, kuşbaşı diyorlar) kesip, az tuz ve bol acıya bulayıp şişe geçirdiği görünce aklında saatlerce sosta bekletilmiş et, baya bir uzaklarda kaldı :). İşin sırrı aldığı eti doğru seçmesindeymiş kendi tabiriyle.

Kırıkhan’daki çalışmamız tamamlanınca, İskenderun’daki çalışmayı yapan eğitmen arkadaşlara katıldım. Hazır İskenderun’a gelmişken de bir yemek yenir hani diyerek onları da ikna ettim (iyiki ikna yeteneğim fena değil J). Eğitmen arkadaşın tavsiyesiyle ev yemekleri yapan bir restorana gittik. Biraz geç gittiğimiz için yemeklerin sayısı azalmıştı ve buzdolabına koymuşlardı (yaklaşık 7-8 çeşit kadar). Buzdolabının başına gidip elimle göstererek şunlardan az alabilir miyiz dediğimde, oranın sahibi bana hangisinden istiyorsanız adını söyleyin dedi. Tabi restoranın sahibine hepsinden istediğimizi anlatmak fazla zamanımı almadı.

Yorucu, keyifli işe yarar hissettiğim bir haftayı benimle geçiren arkadaşlarıma teşekkürler.

Not: Özellikle bu sefer fotoğrafların çoğunu büyük ekledim. Üzerlerine tıklarsanız büyüyeceklerdir.


Diğer eğitim hikayelerine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.


Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...