BİR ÖĞRETMENİN GALAKSİ REHBERİ*
BÖLÜM 2 - TEDAVİ EDİCİ İLETİŞİM KILAVUZU
“Öğrencilerimiz – özellikle sorunlu! diye adı çıkmışlar- okula asla yalnız gelmez. Sınıfa giren bir soğandır: Birkaç kattan oluşan hüzün, korku, endişe, içerleme, kızgınlık, yerine getirilmemiş istekler, öfkeli vazgeçişler, faturası peşin kesilmiş gelecekten oluşan kabuklar. Ders, sırtlarındaki yük yere bırakıldığında ve soğanın kabukları soyulduğunda başlayabilir ancak.” [1]
“Öğretmenler öğrencilere bir şey söylediklerinde, aslında öğrenci hakkında bir şey söylemiş olurlar. Bugün sizin mesajınız olan, yarın öğrencinin kendisini algılama şeklidir.”
“Öğrenciler, güvenlikleri tehdit altına girdiğinde, psikolojik gereksinimleri karşılanmadığında, dışlandıklarını, değersiz olduklarını veya sevilmediklerini düşündüklerinde güçlü hisler ve duygusal sıkıntı yaşarlar.” Ve elbette düdüklü tencere misali, bunları yargılanmadan paylaşabilecekleri bir ortam bulamadıklarında bastırılmış duygular bir gün bir şekilde dışarı çıkar.
İşte öğretmen olarak görünmez süper kahraman pelerinlerimizi giyme zamanı burada başlıyor…
Diyelim ki bir öğrenciniz siz ders anlatırken dışarıya bakıyor, hayaller aleminde, sizce sorun kime ait? Hayal kuran öğrenci sizin öğretme etkinliğinizi engelliyor mu? Aslında hayır. Dolayısıyla sizin sorununuz değil. Ama genelde ne yapıyoruz ortama zarar vereceğini düşünerek bir tepki veriyoruz yani öğrenciye değişmesini, sanki böyle bir durum yokmuş gibi davranmasını, farklı olmasını, her ne sorunu varsa bırakmasını istiyoruz. Muhtemel ki “iletişime giden yoldaki engeller”[2]den birini kullanıyoruz.
İletişim engelleri “insanların kendilerini suçlu hissetmelerine neden olur; hislerini açıkça ifade etmelerini engeller, kişiyi tehdit eder, kendine değer vermemesine ve güvenmemesine yol açar, kişinin kendisini çok daha güçlü bir şekilde savunmasına yol açarak gelişmesini ve yapıcı bir değişime gitmesini engeller.”
Diğer bir deyişle iletişim engellerini kullandıkça sorun davranışları büyütmekten başka bir şey yapmıyoruz.
Atasözümüzde dediği gibi; “Ne ekersen onu biçersin?” ya da Uzak Doğu'da buna “Karma” diyorlar.
Ve fizik bilimi de bize aynısını söylemiyor mu? Newton’un hareket yasalarından ikincisi olan etki-tepki yasasını hatırlayalım. “Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.”
“Konuşmak, doğru olarak kullanıldığında, tedavi edici olabilir, yapıcı bir değişime yol açabilir.”
“Ben güzel top çizemiyorum.
Her gün okula gitmek zorunda mıyız?
Off uykum var, zil ne zaman çalacak?
Bunlar sınavda çıkacak mı?
Niye fen bilgisi dersi var ki?
A’nın yüzünden maçı kazanamadık çok kızgınım.
Hiç arkadaşım yok.
Yanlış yaptım diye herkes bana gülüyor.”
Böylesi direnç cümleleriyle karşılaştığımızda aklımızdan ilk geçen ne ve nasıl tepki veriyoruz?
Oysa açık ki karşımızdaki bir konuda zorluk çekiyor ve bizim görevimiz iletişim engellerini kullanmadan öğrencimizin öğrenme ortamına hızla dönmesine yardımcı olmak değil mi? Ve hatırlayalım; öğrenciler nadiren gerçek sorunlarını paylaşarak konuşmaya başlarlar.
Sanırım insan olarak kavranması en zor fikirlerden biri, bir insanın bir başkasına sadece dinleyerek yardımcı olabileceğidir. Hemen araya sıkıştıralım. “Söz gümüşse sükut altındır.”
Şaşırtıcı değil mi, aslında ne kadar basit?
Sadece onun yanında olmak, sessizce dinlemek, duygudaşlık mesajı veren onay tepkileri göstermek, kapı aralayıcılarla konuşmaya davet etmek ve aktif/etkin DİNLEMEK[3].
Dinlemek;
|
Ve işte bu tedavi eden bir iletişim yoludur.
Böylelikle öğrencimiz kendi kaynaklarına dayanmayı, kendi duygularına güvenmeyi ve kendi kararlarının sonuçlarına katlanmayı öğrenir ve daha güvenli daha bağımsız birey olma yolunda adım atar.
Biliyorum sizin de aklınızdan geçiyor; bütün bunlar iyi hoş da, yetiştirmemiz gereken onca işin arasında dinlemeye vakit yok!
Kendimi böyle bir durumda yakaladığımda sorduğum iki soru var. Neden bu mesleği yapıyorum, benim gelecek için hayalim ne?
Ve biliyorum ki kendimi dinlemezsem başkasını dinlemek imkansız…
[1] Daniel Pennac, Okul Sıkıntısı, Can Yayınları, 2011.
[2] Thomas Gordon, Etkili Öğretmenlik Eğitimi, s.63-72, s.101-110Profil Yayıncılık, 2014.
[3] Aktif/etkin dinleme yaparken;
- Yalnızca mesaja değil konuşan kişinin beden dili ve ses tonunda da odaklanın.
- Dikkatin dağılmasını önleyin.
- Özellikle açık soruları tercih edin.
- İletişim kurduğunuz insanın sözlerini kendi sözcükleriniz ile geri yansıtın.
- İnsanlar ile iletişim kurarken, diyalog kurmak konusunda onları cesaretlendirin.
- Konuşanın sözünü kesmeyin.
- Konuşanla aynı fikirde olduğunuzu ya da olmadığınızı belli etmeyin.
- Aktif Dinleme konusunda 60’a 40 kuralı vardır. iletişim kurarken, 60 payını karşınızdaki kişinin konuşmalarına ayırmalısınız ve sizin konuşma payınız 40 olmalı.
- Konuşmaları değerlendirirken önemli noktaları özetleyin. (http://bedendiliegitimi.org/aktif-dinleme/ Temmuz 2016)
* Bu başlık “Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi” isimli kitaptan uyarlanmıştır.
Görüntülenme Sayısı:Google.Apis.Requests.RequestError User does not have sufficient permissions for this profile. [403] Errors [ Message[User does not have sufficient permissions for this profile.] Location[ - ] Reason[insufficientPermissions] Domain[global] ]
"Ve işte bu tedavi eden bir iletişim yoludur." Yoğun ve çatışmalı duygular yaşayan kişiyi etkin dinlediğimizde; söylediği kelimeler aracılığıyla duygularının yeniden farkına vararak, kelimelere yüklediği anlamları yeniden çerçeveleme şansı bularak, düğümlenmiş duygularının sözel olarak akıtarak yeni çözümler üretme şansı ve cesareti bulur. Ne büyük şanstır öyle dostlara sahip olmak. Ne büyük fırsattır hayatımıza öyle öğretmenlerin girmesi. elinize yüreğinize sağlık Sema hocam.
Sedat Subaşı
19.10.2016
okul sıkıntısı'ndan bir alıntı " bir çocuğun yalanına suç ortaklığı yapan yetişkinlerden unutulmaz hikayeler vardır. Bir lisenin müdiresi devamsızlıkları takip ediyor. Son sınıfınların yoklamasını ise bizzat kendisi yapıyor. devamsızlıkta sabıkalı birinden özellikle gözünü ayırmıyor. Eğer bir kez daha mazeret göstermeden okula gelmezse onu okuldan atacak. O sabah çocuk gelmemiş, bu onun son şansı. Müdire sekreterlikten derhal çocuğun ailesine telefon açıyor. Anne gayet üzgün, oğlunun gerçekten çok hasta olduğunu, ateşler içinde yattığını, kendisinin de okulu arayıp haber vermek üzere olduğunu söylüyor. Müdire ikna oluyor. Telefonu kapatıyor. Her şey yolunda. şu farkla ki, sekreterlikten bürosuna dönerken çocukla burun buruna geliyor. Meğer öğrenci yoklama sırasında tuvalette imiş.
Songül Boybeyi
20.10.2016
Sema hocam emeğinize sağlık.
Aysel İnce
21.10.2016