Duygu: Otantik mi? Parazit mi?
Uzun zamandır duygu durumları ve istenmeyen davranışları nasıl tetiklediğine yönelik birşeyler yazmak istiyordum. Gün bu günmüş. Öncelikle duygulara bakalım, bir sonraki yazıda da bu duyguların sebep olduğu davranışlara odaklanalım istiyorum.
Önce duygu ve his kelimelerinin TDK’daki anlamına bakalım.
Duygu:
1. isim Duyularla algılama, his "Bitkilerde duygu var mı?"
2. Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir." - B. Felek
3. Önsezi "Yolunuzu değiştirmeniz lazım geldiğini de sezecek kadar bir duygum vardır." - A. Gündüz
4. Nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği
5. Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik "Bütün bu hatıraların yerini bir tek duygu, fena bir duygu, 'fenayım, fena oluyorum, çok fenayım' duygusu kapladı." - P. Safa
His:
1. isim Duygu "Sevgiyi tanımayanlar ayrılığın acısını da bilmezler, özlemezler ve gurbet hissi duymazlar." - M. Kaplan
2. Duyu
3. Sezgi, sezme
Bu anlamların yanı sıra iki temel kategoriden bahsedebiliriz. Otantik ve parazit duygu. İddalı bir biçimde bu kavramlar için şu tanımlamalar yapılabilir.
Otantik duygu: Hissettiğin gibi hissetmek.
Parazit duygu: Hissetmene izin verdiğin gibi hissetmek.
Ne demek şimdi bu diyeniniz olabilir. Yazının sonunda bu tanımlara bir daha bakmakta fayda var.
Önce otantik duyguya bakabilmek için temel duygulara bir bakmak gerekiyor. Temel duygular meselesi oldukça karışık. Literatürde bazı duyguların temel, ana veya birincil duygular olarak tanımlandığını görüyoruz. Fakat hangi duyguların bu kategoriye girdiğini söylemek konusunda kafalar biraz karışık. Aşağıdaki tabloda bu konuda farklı açılardan görüş belirtenler var. ( Ortony A. Turner T.J. Psychological Review, 1990, Vol 97, No.3, 315-331) ( Tablonun çevirisi için katkıda bulunan Doğa Erhan’a teşekkürler.)Bu tabloyu gördüğümden beri duygu meselesi ile ilgili kafa karışıklığının sadece bana ait olmadığı, birçok kişinin de kafasının karışık olduğu anlaşılıyor.
Referans* |
Temel Duygular |
Dayandığı kaynak /bu tabloya alınma nedeni |
Arnold (1960) |
Kızgınlık, nefret, cesaret, keder, arzu, çaresizlik, korku, nefret, umut, sevgi, üzüntü |
Hareket eğilimi / hareket eğilimlerine etkisi |
Ekman, Friesen & Ellsworth ( 1982) |
Öfke, iğrenme, korku, sevinç /neşe, üzüntü, şaşkınlık |
Evrensel Yüz ifadeleri |
Frijda (kişisel iletişim Eylül 8, 1986) |
Arzu, mutluluk, ilgi, hayret, şaşırma, keder |
Hareket hazırlık biçimleri |
Gray ( 1982) |
Hiddet ve terör, kaygı, sevinç, |
Fiziksel bağlantı /bir şeyin fizyolojik ya da nörolojik olarak belirlenmiş olması..otomatik hale gelmiş olması ya da doğuştan olması:hardwired |
Izard (1971) |
Öfke, küçümseme,iğrenme ,acı çekme, korku, suçluluk, merak, sevinç, utanma |
Fiziksel bağlantı |
James (1884) |
Korku, keder, aşk, hiddet (yukarıda da böyle çevrilmiş/şiddet de olabilir) |
Bedensel etkinlilik / Devinim Bedensel ilişki/alaka |
McDougall (1926) |
Öfke, iğrenme , kıvanç, korku, boyun eğme, merhamet duygusu, merak |
İç güdüler |
Mowrer |
Acı, haz |
Öğrenilmemiş duygu durumu |
Oatley & Johson – Laird (1987) |
Öfke, iğrenme, kaygı, mutluluk, üzüntü |
Açıklama, ifade edilme gerektirmeyen durumlar. |
Panksepp (1982) |
Umut /beklenti, korku, hiddet, panik ( çoşku) |
Fiziksel bağlantı |
Plutchik (1980) |
Kabul, öfke, iğrenme, sevinç, korku, üzüntü, şaşkınlık |
Biyolojik yapıda uyum |
Tomskin ( 1984) |
Öfke, ilgi, küçümseme, iğrenme, acı çekme, korku, sevinç, utanç, şaşkınlık |
Nöronlar arası geçiş yoğunluğu |
Watson (1930) |
Korku, aşk, hiddet |
Fiziksel |
Weiner & Graham (1984) |
Mutluluk, üzüntü |
Bağımsız atıf /özellik |
Damasio ve ark. (2000) Kaynak: Neil. R. Carlson Çev. Edit Muzaffer Şahin , Fizyolojik Psikoloji, Nobel, Kasım 2011, s297** |
Üzüntü, öfke, mutluluk, korku |
Fizyolojik reaksiyon ( somatosensori korteks- görüntüleme |
* Ortony A. Turner T.J. Psychological Review, 1990, Vol 97, No.3, 315-331
** Tabloya Erçin Kimmet tarafından eklenmiştir.
Kafa karışıklığı sözcüğü de aslında biraz ironik kalıyor. Duyguyu bilişsel bir süreçle tanımlayabilme, anlamlandırma ihtiyacından kaynaklanıyor ve haliyle aliyle kendi içinde çelişiyor. Aslında duygu yerine eş anlamlısı his, hissetmek dediğimizde anlam bir anda değişiyor. Duygu dediğimizde açıklanası, his ise sezilen bir durum gibi anlaşılıyor.
Temel duyguları düşünürken aşağıdaki tablo işlevsel bilgiler veriyor.
Duygu |
Nedeni |
İlişkili hormonlar |
Davranış |
KORKU |
Var oluşa yönelik tehdit, tehlike |
Adrenalin hormonu |
Geri çekilme, korkulu bir beden dili |
ÖFKE |
Alanına girilmesi, haksızlık |
Adrenalin, noradrenalin hormonları |
Bağırma, beden diliyle alanını genişletme |
SEVİNÇ |
Kazanç, haz, fayda |
Endorfin, melatonin, seratonin hormonları |
Gülmek, neşeli bakmak, enerji dolu olmak |
ÜZÜNTÜ |
Kayıp |
Adrenocorticrofik hormonu (ACTH) |
Ağlamak, enerjinin düşmesi |
Bu tablo ne söylüyor?
- Bu dört duygunun da insanca olduğu
- Duyguların belirli durumlarda ortaya çıktığı
- Bedende çok önemli değişikliklere sebep olduğu
- Duygu sisteminin hem basit, hem de karmaşık bir sistem olduğu
- Varoluşumuzun devamlılığı için bu dört duygunun temel olduğu
Tabloda görünmeyen ise bu dört duygunun toplumlardan bağımsız olarak dünyadaki her kişi tarafından ve bebeklikten (hatta bazılarına göre anne karnından) itibaren hissedilen duygular olmasıdır. Bu gerekçeler bu duygulara temel duygu dememizin sebepleri, örneğin kıskançlık veya utancı birer duygu ifadesi olarak aldığımızda özellikle komünel yaşantının hakim olduğu topluluklar bu duyguları tanımıyor. Tabii bir başka tartışma da kıskançlık, kızgınlık, utanç gibi daha birçok duygu ifade eden kelime bir duygu ifadesi midir? Duyguya sebep olan durum ifadesi midir? Sorusunun cevabını arayarak yapılabilir.
Bu aşamada temel duygular aynı zamanda otantik duygulardır diyebiliriz. Yanı bir kayıp yaşadığımda üzülüyor, bir fayda sağladığımda seviniyor, varoluşum tehdit edildiğinde korkuyor ve hakkıma müdahale edildiğinde öfkeleniyor olmak doğal ve otantiktir.
Yalnız her zaman durum böyle olmuyor. Çünkü araya parazitler giriyor. Nasıl gelişiyor bu parazit olan duygular. Bu durumu anlayabilmek için temel duygulardan hareket edersek tabloya geri dönüp kendimize şu iki soruyu sorabiliriz: Bizim kültürümüzde kız çocukların bu dört duyguyu ifade etmesine izin veriyor muyuz? Bizim kültürümüzde erkek çocukların bu dört duyguyu ifade etmesine izin veriyor muyuz? Eğer cevapları evet ( +) hayır (- ) hem evet, hem hayır ise (+-) ile sembolleştirirsek tablo şu olur:
Duygu |
Kız |
Erkek |
Korku |
+ |
- |
Öfke |
- |
+ |
Sevinç |
+- |
+- |
Üzüntü |
+ |
- |
Bu tablodan anlaşılacağı gibi biz erkelerin öfke dışındaki duygu ifade etme biçimlerini kabullenmezken, kız çocuklarının da üzüntü ve korku dışında duygu ifade ediş biçimlerini kabul etmiyoruz. Bu durumda öfke tepkisi veren erkekler ve ağlayan kadınlardan örülü bir toplumsal yapıyı çağırıyoruz.
Duygu içten gelen, var olan, bedende onlar ve yüzlerce istem dışı tepki vermeye sebep olan bir durum ve insanca iken duygunun ifade edilmesini ketlemek kolay mı? bu bedende olan durum ve süreç nasıl yönetiliyor. Kayıp yaşayan bir kişinin vücudunda üzüntü durumunda salgılanan hormonlar devreye giriyor, kan basıncı ona göre düzenleniyor, amigdala devreye giriyor vs. vs. ne yapacağız.
İki popülist örnekle açıklayalım:
Küçük bir kız çocuğu seviniyor ve kahkaha atıyor, tepki: “hanım kızlar öyle gülmez”, eteğini sallayarak dans ediyor tepki: “aaa hiç yakışmıyor”, gülüyor, tepki: “gülerken ağzını kapat”. Fakat kız çocuğunun fayda veya kazanç halinde serotonin, melatonin, endorfin hormonlarının tetiklenmesi bu ifadelerle değişmiyor. Bir süre sonra ifade edilişini değiştiriyor. Aynı yanardağlarda olduğu gibi bu vücuttaki enerjinin dışa vurulması için izin verilen kanalı yanı üzüntü tepkisine uygun davranışı gösteriyor. Otantik duygu sevinç iken tepki üzüntü tepkisine dönüşüyor. Bir süre sonra da duygu da parazitlenip üzüntüye dönüşüyor. Büyüyüp yetişkin bir kadın olduğumuzda bir haz, kazanç veya fayda durumunda sevinç yaşayacağımıza şu ifadede vücut bulan durumu hissediyoruz “ içimde bir şey var, kötü bir şey olacak” “güldük, ağlayacağız” “sevinç gözyaşları döktük”. Kısaca şu oluyor
Erkek çocuk için de örneği üzüntü ve öfke tepkileri ve duygulanımı üzerinden verebiliriz. Ağlamasına izin verilmeyen, üzüntüyü yaşama izni olmayan çocuk, büyüdüğünde bir kayıp yaşadığında otantik duygusu üzüntü iken öfkeye dönüşebiliyor.
Tabii ki bu örnekler çok genel her kişinin kendine özgü bir öyküsü var ve durumu genellemek her zaman doğru olmaz. O nedenle her duygu kendine göre biricik ve farklı. Bu örnekler ülkemizde bir çok kişinin neden maça sevinip öfke tepkisi olan silah sıktığını veya sevinç veya öfke göz yaşları döktüğünü kısaca anlatıyor.
Başta da söylediğim gibi bu yazıda biraz duygulardan bahsetmeye çalıştım Temel, otantik ve parazit duygulara genel bir bakış yaptık. Bunu takip eden yazıda da bu parazit duyguların kaynak teşkil ettiği pasiflik davranışlarına bakalım istiyorum.
Unutmayın “Duygu yüze tokattan önce vurur”
Yazıyı tamamlayıp tekrar okuduğumda ve Ümmü’nün yazıyı okuduktan sonraki yorumunu duyduğumda bu yazıya “Yani”/ “So What?” sorusunu sormak gerektiği anlaşılıyor. Kısaca bu bilgi ne işimize yarar:
- Çocuklara verebileceğimiz en büyük hediyelerden biri onların en azından 4 temel duyguyu yaşamasına izin vermek. Size bir sır vereyim erkekler de korkar, hatta kadınlarda öfkelenir ve ağlayabilmek güzeldir.
- Çocuklara öğreteceğimiz şey duyguların iyi veya kötü olduğu değil, duygu esnasında verilen tepkinin iyi veya kötü olduğudur. Yine bir sır birisine öfkeleniyorsanız, ilişkide size bu duygunun söylediği ilk şey sen bu kişiyi önemsiyorsundur ve bu iyiye işarettir. Yanlış olan öfke sonrası erilen tepkinin yıkıcı veya yapıcı olmasıdır.
- Her insan duyguları kendi yaşam pratiğinden yola çıkarak farklı yaşar ve o duygu o kişiye özgün ve özeldir. Son sır: duyguyu anlamak ve anlamlandırmak mümkün değil, anlama çabasına girmek ve dinlemek mümkün.
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...