Your browser (Internet Explorer 6) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.
X
YAPILANDIRMACI YAKLAŞIM 0 Beğendim Spam Favorilerime Ekle Değerlendir

YAPILANDIRMACI YAKLAŞIM

Bilim insanlarının açıklamalarına göre insanlık tarihinden günümüze kadar edinilen ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi birikimi, yeni yüzyılda her üç yılda bir iki katına ulaşmaktadır. Bunun bir sonucu olarak var olan tüm bilgiyi öğrenip, hükmetmek imkânsızdır. Artık kimse her şeyi bilemez, öğrenemez denilmektedir. Hatta yeryüzünde üretilen tüm bilginin bilgisayarlara dahi aktarılabilmesi imkânsız görünmektedir. Amerikalı ve Japon bilişim uzmanları son çeyrek yüzyılda hedeflerini öğrenen bilgisayar geliştirmek üzere belirlediler. Kendi kendine öğrenebilen ve tecrübelerini sistemine aktaran bilgisayarlar tasarlamak ile meşguller.
Bilim alanındaki bu yeni olgu gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerinde de önemli bir değişime gitmelerine neden oldu.

Artık var olan bilgiyi alıp ezberleyen öğrenci yerine, öğrenen öğrenci yetiştirme gayretindeler. Bunun paralelinde öğretmenleri de öğreten değil, öğrencinin öğrenmesine rehberlik eden uzmanlar olarak yetiştiriyorlar. Ülkemizde 2005 yılında eğitim camiamızın önde gelen tüm otoritelerinin görüşü alınarak yeni bir yapılanmaya gidildi. Yapılandırmacı eğitim (constructivism ) anlayışı olarak adlandırdığımız ve çağdaş bilim insanlarının önemle üzerinde durduğu bu anlayış ile öğrencilerin yeni bilgiyi kendilerinin yarattığı savunulmaktadır. Bu yapılandırma kişinin mevcut bilgi, inanç ve değerleri ile yeni düşünce , sorun ve deneyimlerinin etkileşimi sonucu ortaya çıkar.

Bilginin hızla yenilenerek üretildiği çağımızda birey ve toplumun geleceği, bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma ve üretme becerilerine bağlı bulunmaktadır. Bu becerilerin kazanılması ve hayat boyu sürdürülmesi ezberlemeyi değil, bilgi üretimine dayalı çağdaş bir eğitimi gerektirmektedir. Türkiye, özellikle son yıllarda, etkili bir eğitim modelini gerçekleştirmek için yoğun girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimler, eğitim sistemimizin düşünsel alt yapısını oluşturan tekdüze mantık yerine çoklu sebep ve çoklu sonuçlara dayalı bir anlayışın oluşması yönünde yoğunlaşmaktadır.

Günümüzde bireylerden, bilgi tüketmekten çok bilgi üretmeleri beklenmektedir. çağdaş dünyanın kabul ettiği birey, kendisine aktarılan bilgileri aynen kabul eden, yönlendirilmeyi ve biçimlendirilmeyi bekleyen değil, bilgiyi yorumlayarak anlamın yaratılması sürecine etkin olarak katılandır.

Yapılandırmacı eğitim anlayışı sanıldığı gibi yeni bir kavram değildir. Felsefeci Giambatista Vico’nun 18. yüzyılda yapmış olduğu “bir şeyi bilen, onu açıklayabilendir” şeklindeki açıklamaları aslında yapılandırmacılığı savunmaktadır. Immanual Kant, Lev Vygostsky, John Dewey, Jean Piaget, Jerome Bruner ve Howard Gardner gibi bilim adamlarının çalışmaları yapılandırmacılığın şekillenmesine önemli katkı sağlamıştır.“Yapılandırmacılık”, bilginin öğrenci tarafından yapılandırılmasını anlatır. Yani bireyler bilgiyi aynen almaz, kendi bilgilerini yeniden oluştururlar. Kendilerinde var olan bilgiyle beraber yeni bilgiyi, yine kendi öznel durumlarına uyarlayarak öğrenirler Bu öğrenme yaklaşımında öğrencinin önceki yaşantıları, öğrenmede temel oluşturur. Bilgi, konu alanlarına bağlı olarak değil, bireylerin yarattığı ve ifade ettiği şekilde yapılandırılarak var olur.

Titiz (2001), öğrencinin, mevcut ve gelecekteki eğitsel gereksinimlerinin farkına varmasına yardımcı olunması gerektiğini ifade etmektedir. Bu amaçla öğrencinin kendi fiziksel ve zihinsel yeteneklerini ve sınırlamalarını, yani “öğrenme profilini” keşfetmesine, eğitsel ihtiyaçlarının gerektireceği bilgi, beceri ve tutumlara yönelik davranışların, öğrenme profiline uygun yollarla ve bizzat öğrencinin kendisince kazanılmasına yardımcı olunmalıdır. Bu bağlamda “bilgi belleme” değil, “öğrenmeyi öğrenme” esas alınmalıdır. Yapılandırmacı yaklaşımda öğretmen, öğrenme ve öğretme sürecini yönlendiren, öğrenme ortamını düzenleyen ve değerlendirme etkinliklerini planlayan kişidir. Aynı zamanda öğretmen öğrencilerin araştıran, sorgulayan, çevresinde gerçekleşen doğal olaylara karşı merak ve ilgi duyan bireyler olarak yetişmelerinde rehberlik eder.

2005–2006 öğretim yılından önce öğretmen ve yöneticilere bu yeni yaklaşım ve buna dayalı olarak hazırlanan programlar tanıtılmıştır. Cumhuriyet tarihinin en önemli eğitim projesi olması iddiası ile sisteme önemli yenilikler getirmeyi amaçlayan ve yenilenen öğretim programları ile Türk eğitim sisteminde büyük bir dönüşümün gerçekleşeceği ifade edilmektedir. Yenilikleri benimsemek ve uygulamaya koymak genelde kolay olmamaktadır. İnsanın doğasında, yenilik ve değişmeye karşı bir tepki, isteksizlik bulunmaktadır. “En iyi yol bildiğin yoldur” anlayışı, oluşacak yeni durumun korku ve endişesi, değişim ve yeniliğe direnmeyi, eskide ısrarı ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda yapılandırmacı eğitim yaklaşımı ile hazırlanan yeni öğretim programlarının uygulanmasında öğretmen ve yöneticilerin bu eğitim yaklaşımı hakkında bilgi sahibi olmaları ve benimsemeleri önemli bir husustur.

Bu bağlamda çarpıcı bir araştırmaya yer vermek istiyorum. Yaklaşık 10.000 kadar ilköğretim 8. sınıf öğrencisine öğrendikleri bilgiyi niçin öğrendikleri sorulmuştur. Çocuklardan alınan cevap korkunçtur. “ Sınavlarda kullanmak için.” Öğrenci edindiği bilgiyi zihnine bu şekilde kodluyor; “ Bu bilgi bana sınavda lazım , bu bilgi sayesinde sınavda başarılı olacağım ve sınav bittiğinde bu bilgiye ihtiyacım kalmayacak , unutabilirim.” Bu da gösteriyor ki eğitim sistemimizdeki bu köklü değişiklik uygulamada yerine oturmamıştır. Pek çok öğretmen hâlâ çocuklara bilgi yüklemekle meşguldür. Yapılandırmacı eğitimin özünü kavramamıştır.
Diğer bir ilginç nokta da şudur; Eğitim fakültelerimiz yapılandırmacı eğitim yaklaşımına uygun gerekli değişiklikleri yapmış ve sorunsuz bir şekilde bu tarz öğretmenler yetiştirmektedir. Ancak, mezun olup sistemin içinde yer alan öğretmenler, okullarda kendilerine örnek olacak tecrübeli öğretmenlerin farklı bir sistemle eğitim-öğretime devam ettiğini görmekte ve kısa sürede öğrendiklerini unutup, eski düzene ayak uydurmaktadır. Bakanlığımız bu yeni düzeni eski öğretmenlerinde yerleştirmek için tek kozu olan hizmetiçi eğitimi sürekli güncel tutmaya çalışmaktadır. Özellikle İntel Öğretmen Programı’nda gerekli değişiklikler yapılarak bu anlayışa paralel hale getirilmesi sağlanmıştır. Öğretmenlerimizi tekrar üniversiteye alamayacağımıza göre tüm öğretmenlerimizin hizmetiçi eğitim kurslarına gerekli ilgiyi göstermesi ve entelektüel merak sahibi olup kendilerini sürekli güncellemeleri kaçınılmaz olmuştur. Bu ülke yıllardır öğretmenlerinin sırtında yükselmiştir. Öğretmenlerimizin fedakârlığından asla şüphe olunmaz. İnşallah bu sorunun da üstesinden geleceğiz.

Modern eğitim sistemlerinin olmazsa olmaz bazı kavramlarına da değinmekte fayda var.

•Hayalcilik ve Yaratıcılık: Sistemimize yeni giren iki kavram. Eğitim programlarımızı bu iki kavrama göre düzenleme zorunluluğumuz küresel dünyanın kaçınılmazıdır. Artık öğrenci yetiştirirken Türkiye’deki iş şartlarını , iş ihtiyaçlarını değil Dünya iş şartlarını düşünmeliyiz. Gelişmiş ülkelerin bütün zenginliklerinin arkasında sömürgeciliğin yattığını biraz tarih araştıran tüm eğitimciler fark etmiştir. Peki sömürgecilik bitti mi? Asla, sadece biçim değiştirdi. Artık sömürgecilik bilim ve ticaretle yapılmakta. Sınırlı dünya kaynaklarından diğer ülkelerden daha çok yararlanmak istiyorsanız finans ve bilimde onlardan üstün olmalısınız. Bu nedenle yeni bir şeyler üretmek, olmayanı yaratmak zorunda olan bir milletiz.

•Araştırma, iletişim ve girişimcilik: Bilgiyi alan değil ulaşmayı bilen nesiller yetiştirmeli ve asla doğrunun tek olduğunu düşünmemeliyiz. Yıllardır doğru bildiğimiz bir bilginin değiştiğini duyduğumuzda yaşadığımız hayal kırıklığı bu eksikliğimizin izdüşümüdür. Temel Reis’e inanıp yediğim sayısız ıspanaktan hiç söz etmiyorum bile. Araştıran, sorgulayan, yorum yapan, öğrendiğini sunabilen, iletişim kuran ve girişimci ruha sahip bir nesle ihtiyacımız var.

•Kritik öğrenme: Eğitimci olarak kendi öğrenciliğimizi göz önüne alırsak öğrendiğimiz pek çok bilginin gereksiz olduğunu ve zamanla unutulduğunu göz ardı edemeyiz. Kritik öğrenme her disiplin ve alanda olmazsa olmaz bilginin üzerinde durulmasını, gereksiz yüklemelerden kaçınılmasını, bilginin öğrencilere buldurulmasını içerir. Unutulmamalı; okullarda salt aktarılan bilgi, kalitesiz bilgidir. Bilgi sürekli değişmekte ve onu tüketmek yerine üretmeliyiz. Mutlaka ama mutlaka ihtiyaca göre öğrenme gerçekleştirmeliyiz.

•Süreç Değerlendirmesi: Artık eskisi gibi değerlendirme öğretimden ayrı değildir, bütünseldir. Değerlendirme sonucu değil süreci ve bu sürecin yürütülmesindeki emeği ölçmelidir.

•Üst Düzey Düşünme: Süre gelen soru sorma anlayışımızı değiştirmeli ve açık uçlu (Yoruma açık ve disiplinlerarası) sorularla öğrencilerimizin düşünce becerilerini artırmalıyız. Öğrenmeden önce mutlaka öğrencilerimizin hazır bulunuşluk seviyesini tespit etmeliyiz. Öğrenciyi değerlendir- me sürecine aktif olarak katmalıyız. Kendi kendini değerlendirerek öz yönelim kazanmasını sağlamalıyız.

•Tek bir doğru yoktur, doğruya giden farklı yolar vardır.

•Anlamlı öğrenme geçmiş öğrenmelerle bağlantı kurulunca gerçekleşir.

•En iyi öğrenme başkasına öğretirken gerçekleşir. (Ürün Dosyası, Sunulan Ödevler)

•Öğrenci ilgilerine göre farklı öğrenme stilleri tasarlamalıyız.

•“Öğretmenler nasıl öğretebilirim yerine, nasıl öğrenebilir diye düşünmeye başlamalı.”

 

Kaynak: http://okulweb.meb.gov.tr/11/04/900715/linkler_fatih.htm

Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...